Ayşe Kucuroğlu MinikAynam’da

Happily Ever After

 

 

 

 

bu hafta ki Pazar Sohbetlerimin konuğu: 

Ayşe Kucuroğlu

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Benim için “basit” herşey!

Ayşe Kucuroğlu Bebek’deki Happily Everafter’ın sahibi, yaratıcısı, kurucusu, 4 çocuk annesi 5.ye hamile güzel, çocuk da yaparım kariyerde için güzel bir örnek. Ayşe içinin sesini dinleyip kendine severek yapacağı işi kurmuş, en güzel şekilde devam ettiriyor, kısacası hobisini işe çevirmiş ve çok mutlu! Annelerin merak ettiği epk çok soruyu kendisine sorduğumu düşünüyorum, aslında konuşacak çok şey varmış zaman nasıl geöti anlamadım işte 1,5 saatin içine sığanları sığabildirdiklerimizi size aktarıyorum…

AYŞE: Aslında hep hayallerimin peşinden koşan
bir insandım. Çin dili ve edebiyatı okudum ben ve dört sene süren bir eğitimdi.
Bu tamamen kendi isteğimle yaptığım bir şey olduğu için burslu okudum ve gayet
başarılı bitirdim. Dereceyle girip dereceyle bitirdim. Sonuçta istemekle doğru
orantılı birşey böyle bir bölümü hatasız bitirebilmek. Kalbimin peşinden
gitmemin nedeni; şöyle bağlayacağım, bu kadar emek verip çalışıp bitirdiğim
bölümle ilgili hiçbirşey yapmadım. Halbuki bol sıfırlı rakamlar beni beklerken
evimin karşısında kiraladığım küçücük bir yerin peşinden gittim. Suna henüz 6
aylıktı ben birşey yapmaya karar verdiğimde. Bebek vardı.

AHU:Birazda bebek olduktan sonra sanki anneyi
daha çok cesaretlendiriyor bazı konularda?

AYŞE: Belki de olabilir. Katılıyorum aslında.
Ama çoğu zaman anneyi geri plana da atabiliyor. Ben hep sivri bir çocuktum yani
eskiden de öyleydim. Biz üç kız kardeşiz hep olur olmaz zamanlarda olur olmaz
şeyleri ben yapardım. Bazen iyi olmazdı bazen de çok iyi olurdu sonuçları.
Burayı açmak da öyle bir şeydi fakat hobi olarak açılmış bir yer belli bir yere
kadar ilerleyebilir. Hobinin altını doldurmak gerekir. Burayı açtığımda ev
hanımı ölçmelerinden çıkmam gerekiyordu artık. O yüzden mutfak işletmeciliği ve
aşçılık eğitimi aldım.O sırada Kemal’e hamileydim ve bütün gün ayaktaydım. Çok
iyi bir yabancı şeften eğitim aldım ve artık altı dolmuştu fikrimin. Burası
tamamen “word of mouth” yani ağızdan ağıza yayılarak popüler oldu. Hani herşey
yolunda, bırakalım gitsin diye birşey söz konusu olmadı. Çok yaşayan bir yer
burası ve sen burada yemeğini yiyip çıkana kadar ben senden sorumluyum. Bu işe
böyle bakıyorum ben. Benim yemeğim harika muhteşem diye bakmıyorum. Sen buradan
mutlu çıkana kadar ben burada bundan sorumluyum. Dolayısıyla bu stres yaratıyor
insanda, hayatı daha hızlı yaşıyorsun. Hayat hızlı geçiyor. Yaptığım iş yaşayan bir iş, tam bana uygun birşey
seçtiğimi ben anladım. Bazı insanlar kurumsal yaşamı bırakıp bu tür daha
kreatif işlere yöneliyorlar, koşturmacasının daha az olduğunu düşünüyorlar.
Halbuki sorumluluğu çok fazla, kalemi çok fazla satın alması çok fazla, herşeyi
düşünmen gerekiyor. Ailenin bir kaç kişisinin bu işte olması gerekli, insana
nefes almasını sağlıyorlar.

AHU:Kimler yardımcı oluyor?

AYŞE: Kızkardeşlerim var. Onlar ben yokken
burada oluyorlar. Onların henüz çocukları yok. Bir tanesi henüz hamile oldu
dolayısıyla ilk kez teyze olucam.

NİHAN:A aynı anda mı doğuracaksınız ne güzel..

AYŞE: Evet çok komik, çok tatlı bir haber. İşte
böyle bir düzen var ve bu düzen içerisinde Taner’in eşimin rolü büyük. Taner
gerçekten bana destek oluyor (Enjoy the baby yapan biri değil). Ama bence
kocanın destek olması gereken nokta sadece gece kalkıp altını açmak,
uyandığında yardım etmek olasılığı değil. Ben haftanın bir günü kız
arkadaşlarımla görüşebiliyor muyum? Bence eşler burada destek verebilirlerse
çok büyük destek olmuş olurlar. Birazcık kendi alanını oluşturabildiğin sürece
özgürsün. 4 Çocuklu özgürlüğüm var hala bekar arkadaşlarım, çocuksuz
arkadaşlarım benimle görüşmekten keyif alıyorlar. Sürekli bebek konuşmak sıkıcı
olabiliyor başkaları için benim için de farklı şeyler duymalıyım, dinlemeliyim,
bilmeliyim. Ben başka insanların başka hayatlarını koklamalıyım. Ne yapıyorlar,
ne giyiyorlar, ne yiyorlar, ne içiyorlar, ne istiyolar demeliyim ki kendi
işimde de birazcık yol katetmeliyim. Mesela bizim evde ben eve döndüğümde
çocuklar biliyorlar ki bu kadın çalışıyor ve akşam annemizin dışarı çıkma
olasılığı da var. Onu bilerek baştan gitti herşey bunu Taner’de böyle bildive
beni destekledi böylece hep kendime ait bir zamanım oldu.

NİHAN:Beraber mi yalnız mı gidiyorsunuz?

AYŞE: Çoğu zaman dışarıya ben yalnız gidiyorum.
Çok hoşlanmıyor Taner dışarı çıkmaktan, ben de balkabağına dönüşmeden eve
dönüyorum ama o bana o kadar yetiyor ki.

Bir bu birde çalışırken bankada
da çalışıyor olabilirsiniz ya da çiçekçide çalışıyor olabilirsiniz… Kendime
ayırdığım özel bir zaman olarak kabul ediyorum, kendimle kaldığım zamanları,
burdan bayağ bir geri dönüş oluyor. Çünkü ben burdaysam eğer evde değilsem
demek ki kendim için birşey yapıyorum. Ben kendim için birşey yapıyorum kimse
beni zorlamıyor. Bu bakış açısıyla hareket ediyorum. Biraz çin edebiyatının ve
dil kültürünün de verdiği bazı öğretiler içeriyor. Bu mantıkla daha sabah
uyandığımda makyaj yapma isteği oluyor. Herkesin vakti var, vakit yok diye
birşey söz konusu değil. Herkesin var bir 15 dakikası kendine ayıracak.

AHU:Her gün nasıl bu istekle kalkıyorsun? Her
sabah kalkıyım / çocuklarla ilgileneyim kendime bakayım nasıl yapıyorsun?

NİHAN: Nasıl
yetişiyorsun herşeye nasıl yönetiyorsun?

AYŞE: Aslında motive olduğum bazı konular var.
Bazen hiçbirşey yapmak istemiyorsun evde oluyorsun ya ben evde olduğum zaman
kendimi hasta hisettim. O bir alışkanlık diyebiliriz. Düne kadar taksi
kullanıyordum. Daha bu yıl kendi arabama bir şoförüm var. Çok fazla gidilecek
yer oluyor. Bir aile şoförü var. Evimde bir tane yatılı bakıcı var.
Temizlikçimiz haftanın belirli günlerinde geliyor, büyük temizliği yapıp
gidiyor. Bütün çocuklar ayrı ayrı odalarda kalmıyor. 3 erkek 1 odada kalıyor.
Suna’nın odasını bu yıl ayırdık, kız olduğu için… 8 odalı 7 banyolu 1 evim de
olsaydı ben hepsini yine aynı odada yatırırdım çünkü ben böyle büyüdüm. Yani
ben kardeşimin kokusunu duyarak büyüdüm. Onların da böyle olmaları benim hoşuma
gidiyor. Yani bakın ben böyle yapıyorum demekten ziyade, benim yaptığım şey bu.

AHU:Klasik geleneksel türk aile yapısı aslında,
eskiden de öyleydi. Tamam modern çağda yaşıyoruz ama odadan, hayata kadar
herşey paylaşılıyor.

NİHAN:Peki sen bu hayalini nasıl keşfettin;
herkesin içinde aslında sevdiği doğal olarak yaptığı ve bundan güzel paralar
kazanıp sesini güzel duyurduğu bir şey var ama sen onu nasıl keşfettin? Burası
nasıl oldu?

AYŞE:Burası gerçekten başında durarak sevgiyle
ve uğraşarak oldu.

NİHAN:Hayır en başta hiç burası yokken bu fikre
nasıl geldin?

AYŞE: Burası hiç yokken evde inanılmaz ev
partileri veriyordum. Bol yemekli ve böyle uzun uzadıya giden yemekler. Birçok
arkadaşımı ağırladım buna Deniz Akkaya dahil, kulakları çınlasın. İlk benim
yemeklerimle beni tanıdı. Bir dolu arkadaşım gelirdi. Taner’in arkadaşları
gelirdi. Evimiz de çok merkezi bir yerde olduğu için akşam dışarı çıkmadan önce
insanlar uğrardı ve her zaman yiyecek birşey vardı. Sonra birşey yapmak istiyordum
ama bu yemekle ilgili olmalıydı. Ne yapayım ne yapayım derken… Evimin
karşısında arkadaşıma ait olan küçücük bir dükkanı vardı ve o zaman Bebek’te henüz
hiçbirşey yoktu… Akşam 11’den sonra hayat yoktu…

NİHAN:Kaç senesi?

AYŞE: 2004 senesi 2003 ün sonu. Herşey çok
çabuk oldu, küçücük yer kiralandı ruhsatı için bile hergün belediyedeydim. Her
şeyiyle ben bizaat uğraştım. Sonra zamanla büyüdü. Son bir yıldır artık Restaurant.
Artık türk şaraplarının bulunduğu, bütün türk şaraplarını bulabileceğiniz butik
bir yer. Butik çünkü başka bir yerde şubesi yok. Aşağıdaki şef buranın ilk
kurulduğu zamandan beri benimle olan kişi şu anda burada şeflik yapıyor. O
şekilde geldi. Mesela Tatbak’ı ben çok beğenirim, eskidir çünkü. Bebek badem
ezmesine bayılırım. Olmak istediğim şey işte o benim. Klasik olmak.

AHU:Bebek deyince aklına insanların Ayşe
Kucuroğlu gelmesi gibi?

AYŞE: Evet çünkü ben de burada yaşıyorum,
burası çok değerli bir yer. Burada işlerin çok kolay olduğunu düşünüyolar
halbuki hiç kolay değil. Çünkü ben de Bebek’teyim ve burda yaşıyorum ben de zor
bir insanım. Herşeyden şikayet edebilirim. Her şeyi temiz ve iyi isterim
dolayısıyla buradaki insanlara hitap etmek için yaşayan insanları bilmek lazım.
Burada birşeyler yapmak için, onları memnun etmek lazım bunun için de onları  tanımak lazım.

NİHAN:Yani senin içindeki şey buymuş gerçekten
onu da keşfetmişsin.

AHU: O da büyük bir başarı.

AYŞE:Çok fazla şey gösterebiliyorsun Nihan,

yaptığın tabakta sunumun, kullandığın tabak içerik herşey o kadar sana bağlı ki
istediğin kadar uçabilirisn istediğin kadar basit olabilirsin. Benim için
basitlik herşey! Hatta bakın oraya bir yazı yazdık, “Simple is
beautiful” diye gerçekten en güzel şey hayattaki basitlik. Çünkü zaten
üstüne ne kadar koyarsan koy çok basit yaşıyoruz.

NİHAN:Buranın ışığından kullanılan renklerine
senin burda seçtiğin tabağa cupcake’in rengine; herşey o kadar belli ki..
bunların böyle senden çıktığı çünkü bunlar belli bir planla ince ince
hesaplanıp yapılacak şeyler değil. İçinden gelmiş senin ve bu çok belli, seni
yansıtıyor.

AYŞE: Herşeyde eski bi şey var mesela annemin
bize yaptığı yemekle ya da eski zamanlarda yazlıklarda kullandığımız melamin
tabak bana dünyanın en büyük sıcaklığını veriyor. Sıcak/gerçek/cosy/öyle
yaşamışsın.

NİHAN:Kendine nasıl bakıyorsun?

AYŞE: Çok fazla kendi kendime kalmıyorum çok
fazla insanla beraberim. Kendi kendime kaldığımda kitap okumaya fırsat bulup
kitap okuyorum. Çok pratik yaşıyorum. Spor yapmaya çalışıyorum. Kendimle ilgili
de önceliklerim var. Kendime iyi bakmam lazım çünkü benden hizmet bekleyen 4
küçük var evde. Ama yorulduğum zaman kendimi iyi hissediyorum. Bütün gün
hiçbirşey yapmadığım zaman yorgun hissediyorum kendimi, o tip insanlar vardır,
hani birşey yapmadığında yorgun hisseden ben onlardan biriyim. Çocukları çok
takıntılı büyütmüyorum. Çok rahatlar.

 

Çocukların tek ihtiyacı olan şey pozitif disiplin!

 

NİHAN:Rutinlerin var mı? Şu saatte şu olmalı
akşam şu saatte uyumalı gibi..

AYŞE: Bir rutin yok ama bir yaşına kadar bazı
alışkanlıkları oturtmalarına yardımcı oluyorum, ortam sağlıyorum gerisi
geliyor. Onların tek ihtiyacı olan şey disiplin. Disiplin derken pozitif
disiplinden bahsediyorum. Onlara benim sunduğum imkan yani belli bir saatte
çocuğun odasının ışığının kapatılması. Çocuk düzenden başka ne ister? Aksi
halde ağlamaya başlayacak. Yapacak hiçbirşey yok. Bazı kuralları var evin. O
kurallar içerisinde bir kuralsızlık var ama kişiye özel bir durum yok, herkesin
uyması gereken temel kurallar aynı. Evde herkes belli bir yaşa kadar o
kurallara uyuyor. Zaten gittikleri okul da benim sistemimi destekleyen bir
okul. Okul seçimi de çok önemli. Çünkü çocuktan çok anneye babaya uyması
gerekir ki karşılıklı devam edebilsin. Artık hepimizin çocukları belli bir
donanımla yaşıyorlar gerçekten. Onlar herşeyin farkındalar hep bir birey
olarak. Agu mugu cici bici bu tür konuşmalar yok bizim hayatımızda çünkü o
zaman çocuk da garipsiyor. Daha birey gibi yaklaşınca onlar da o şekilde cevap
veriyorlar geri dönüş de o şekilde oluyor. Kendi dinlediğim müziği onlara da
dinletiyorum daha güncel şeyler konuşuyoruz.

AHU:Aslında sadece boyları küçük ama onlar
insan değil mi? Damak zevkinden herşeye.

AYŞE: Evet.

NİHAN:Peki o temel kurallar nedir, mesela akşam
8’de yatılır mı?

AYŞE: Okuldan geldikten sonra serbest bir
zamanları var tabi. Hepsi bir arada kimisi bilgisayar oynuyor kimisi başka
birşey. Ödevleri oluyor onlar yapılıyor. Suna’nın, yapabileceği şeyleri Suna’ya
yaptırtıyorum. Suna Kemal’e yardımcı oluyor. Hem sorumluluk aldığı için Suna
kendini iyi hissediyor hem de Kemal bana yapacağı kaprisi Suna’ya yapamıyor.
Aynı şekilde Osman için de Kemal’e sorumluluk veriyorum.

AHU:Büyük küçükten sorumlu her zaman.

AYŞE: Evet o şekilde ilerliyoruz. Herkes
kendinden sorumlu, yani herkesin önce kendi sorumluluğu var sonra da bir
sonraki kardeşe destek oluyor. Mesela ödev yapmadığı zaman “Bugün o ödev
yapmak istemedi bunun için zorlayamadık” diye not yazıyoruz, sonra
öğretmeni gündüz yapılması gerekeni yapıyor ve bana notla geri dönüyor.

Dolayısıyla ağzına yemek
tıkmaktan ziyade aç kalınca yiyecek mantığıyla yaklaşıyoruz. Ben buna çikolata
vermeyim aç kalınca o yemesi gereken yemeği yiyecek mantığıyla kimse aç
kalmıyor. O onu yemediğinde dünyanın sonu gelecek değil, hayır o acıktığında
bunu yiyecek diye bakıyoruz. Tek çocuk değil kardeşleri var hak geçmemesi
lazım. Birden çok çocuk olunca herkese eşit davranman gerekiyor. Gittiği
okullar da aynı çünkü aynı şartları sağlamaya çalışıyoruz. Aynı koşulları vermemiz
gerektiğini düşünüyoruz. Buna çok dikkat ediyoruz. Taner de ben de herkese eşit
imkan sağlamaya çalışıyoruz.

Çocukların bu, hem kendilerine
ayırdıkları zaman hem de ödevlerine ayırdıkları zaman bittikten sonra yemek
yiyoruz. Yemekten sonra yine kendilerine biraz zaman ayırıyorlar. Suna biraz
daha geç yatıyor ama diğerleri odasına giriyor. Kitap okuyup tv izliyorlar ve
uyuyorlar. Sadece tv ışığıyla sesi kısık uykuya geçiyorlar. Sonra Suna da
odasına gidiyor.

NİHAN:Cenk de onlarla mı kalıyor?

AYŞE: Cenk 1 yaşına girdi. Yani şimdiye kadar
benim odamdaydı, bu hafta oğlanların odasına taşıyacağız. Çok bebek henüz,
Osman’la araları az ve Osman biz yokken nasıl yaklaşır emin olmadan oraya
geçirmedik. Cenk’in artık sesi çıkıp ayaklandığı zaman onların yanına koymayı
hedefledik onun da artık vakti geldi.

AHU:Her 1 yaşına gelen çocuk kardeşlerin
yanına mı gidiyor?

AYŞE: Evet benim odamdan çıkıyor.

AHU:Akşam yemekleri hep bir arada mı yeniyor?

AYŞE: Happily’de yemek sonsuz ama evde de her
zaman yemek pişiyor. Mutlaka gerekli olan yemeği yedikten sonra belki bir tane
pizza paylaşıyorlar. Benim yemek sonrası kendilerine ayırdıkları zaman diye
kast ettiğim zaman da bazen bu tür hoşlarına giden Happily’den gelen şeyleri
paylaşıyorlar veya bazen popcorn ve bir film…Bizim masa çok uzun bizim
hayatımız masada geçiyor. Masa en sevdiğim şey. Her şey masanın etrafında. Ben
de çalışacaksam masanın köşesinde çalışıyorum. Her zaman mutfak açık. Masa
etrafı bitmiyor. Kahvaltıları çok seviyorlar, büyük kahvaltı özellikle
Cumartesi, Pazar inanılmaz eğleniyorlar. Çünkü hep beraber hazırlıyoruz,
kahvaltı alışverişine gidiyoruz, keyifle vakit geçiriyoruz.

Happily’de yemek sonsuz ama evde her zaman yemek pişiyor

NİHAN: Anne sen benimle daha az
ilgilendin onunla daha çok, beni daha az seviyorsun onu daha çok öpüyorsun!
” Gibi şeyler oluyor mu?

AYŞE: Hiç öyle yapmasak bile kapris yapacağı
zaman ilk silahı o oluyor. . “Ama Kemal’in öyle değildi” gibi birşey
oluyor. O’na açıklayınca O da anlıyor tabiki. Ya da Kemal’i kontrol ediyor
Kemal’le konuşuyor. Yoksa bir öpücüğü bile çok fazla görebilir. Her şey
gerçekten eşit olmak zorunda, hakem gibi birşey oluyorsunuz.

NİHAN:Siz hep beraber, tek 1 araba ile bir yere
gidebiliyor musunuz?

AYŞE: Gidiyoruz. En son bir Dalaman tatili
yaptık ve arabayla gittik, inanılmaz güzeldi. 12 saatlik yol 18 saat oldu; dur
kalk dur kalk orada kedi burada çiş orada mısır burada domates alalım, karpuz
alalım derken aslında iyi bir deneyim oldu bize, çok güzel geçti fakat böyle
kendimle başbaşa kalma ihtiyacı duydum biraz. Yorucu oldu tabiki keyfinin
yanısıra.

AHU:Sen de bizim kadar yoruluyorsun yani tek
değiliz:)

AYŞE: Evet yoruluyorum tabiki yorucu ama evde
durunca daha çok yoruluyorum. Kendime zaman ayırınca kafamda yapmak istediğim
işle ilgili şeyleri yerine getirince daha iyi hissediyorum. Yorgunluğum o zaman
dert olmuyor, keyif oluyor.

Çocuklar okuldan çıkınca buraya
geliyor çocuklar buradan birlikte eve geçiyoruz. Harala gürele geçiyor ve
akşama bu yemeği hak ettim diyorum, onu ödül yapıyorum ve istediğim şeyi günün
yorgunluğunun ödülü haline getiriyorum.

AHU:Onlar uyuduktan sonra sen ne yapıyorsun?

AYŞE: Taner’le film seyrediyoruz. Kitap
okuyorum, Ipad’le araştıracağım şeyleri araştırıyorum. Sizi okuyorum.

NİHAN:Herşeye çok güzel yetiyorsun. Blogları
okuyorsun, araştırmalarını yapıyorsun, twitterdan kendin cevap veriyorsun, evdekilerle
iştekilerle her detayla bir de üstüne üstlük kendine zaman ayırıp
arkadaşlarınla görüşecek zaman ayarlayabiliyorsun. Herşeyi başarıyla ve güzel
yapmanı takdir ediyorum.

AYŞE: Teşekkürler :)(Utanma)

AYŞE: Aslında 3 çocuk için harcadığın para ve emek
4. ve 5. çocuğu kapsıyor. Sen o eforu  zaten yapıyorsun, birini daha kapsıyor. Ama 2
den sonra bambaşka, 2 başka birşey ama 3, 4 zaten kapsıyor. Harcadığın parada
kapsıyor, kurduğun masada kapsıyor herşeyi içinde, değerlendirilebilir.

AHU:Tek çocuk hiç çocuk derler sonuçta zor bişey ama değil mi?

AYŞE: Bazen diyorum: tek başına bunlardan bir
tane olsaydı ben dünyayı kurtarırdım. Çünkü çok insan var evde. Geçenlerde Ayşe
Arman’la onu konuşmuştuk çok gülmüştük. Bazen bir yere yetişmem gerekiyor üçünü
birden yıkıyorum. Çünkü gidemiycem yetişemiycem o davete. Ya gidemiycem sinir
olucam kendime, sinir olacağıma üçünü bir küvete soktum foşur foşur yıkadım.
Tam eski model yani.

AHU:Onlar da eğlenmişlerdir.

AYŞE: Onlar eğlendi ayrı ama ben oradan nereden
baksan seksen dakika kar ettim. Bu müthiş bişey seksen dakikada ben giyindim,
oraya gittim geldiğimde zaten acayip mutluydum. Yarım saat için bile olsa
gitmek durumundayım çünkü arkadaşım için önemli bişey orada onunla olmalıydım.

NİHAN:Bu senin için de önemli birşey sen orada
olmak istiyorsun.

AYŞE: Orda olmak istiyorsun ve aslında özürüm de
var hem de büyük özürüm var çocuklar var gelemiyorum ama eğer bunu bir kere
dilime dolarsam bu böyle kalacak.

AHU:Her seferinde bahane olarak
kullanılabilir.

NİHAN:Bende öyle oldu. Bir de ben öyle istedim
mesela yani o kadar çok koşturmuşum ki şimdiye kadar ben bunun keyfini çıkarmak
istiyordum. Beni bir yere çağırırsanız gelmem gitmem gidemem gelemem dedim…
ama şimdi bakıyorum aslında onu hayata dahil etmek gerekiyor, kendi hayatından
vazgeçmemek gerekiyor, benim o dönemde buna ihtiyacım vardı o şekilde gelişti
ama bir arkadaşım demişti Nihan çocuğun oldu tanımlanamış bir olayın değil J kısacası hayatını sil baştan kurmana
gerek yok küçük düzenlemeler ve ayarlamalar ile keyifle yaşanabiliyor.

AYŞE: Çocuğu dahil etmek lazım. Dönem dönem
oldu mesela kilo vermeye çalıştığım zaman hiçbirşey yapmak istemedim evden
dışarı çıkmak istemedim. Zaten yemek yemiyorum zaten iştahım yok.
Koşuşturuyorum azıcık enerjim oluyo onu spora veriyorum geldiğimde
çocuklarlayım ve emziriyorum dolayısıyla o dönem birazcık depresif değil asla
değil ama evde bir şeyle motive ederek kendimi; inanılmaz güzel blogları
okuyarak, moda dergilerinin içine gömülüyorum ve çok istediğim bir elbiseyi
gözüme kestiriyorum ve diyorum ki bu, bu kiloda olmayacağına göre
bekleyeceksin. Yani motive olacak o kadar çok şey var ki bir kadın için.

NİHAN:Evet belki de herşeyi zamanında yaşamak
güzel.İşte o dönem emziriyorsun ve aynı zamanda zayıflamak da istiyorsun
çocuğunla birliktesin onu öyle yaşamak, sonrasında arkadaşlarla, işle entegre
etmek yani belki zamanı yaşamak gerekiyor.

AHU:Lohusalık senin için ne ifade ediyor?

AYŞE: Bir çok arkadaşım çok uğraştı, ben her
seferinde diyordum ki “Allah’ım bu sefer benim yanıma gelecek mi bu depresyon,
bu işin kötü tarafı o çünkü. Ama belki Amerika’da olduğum için belki uzakta
olduğum için, hava orada muhteşem gerçekten kötü olmana imkan yok. Belki bir
ayağım kumda olduğu için biraz daha böyle hafif geçiriyorum ve gerçekten Taner
benim yanımda. Hiç kimsesiz gidiyoruz biz sadece ikimiziz, o acayip iyi birşey.
Burda kalsam ben hastane odasında naparım diyorum. Arkadaşlarımı çok seviyorum,
ailemi çok seviyorum eyvallah ama o dönem o kadar değişik ki. Hem herşeyimle,
saçımın dağınıklığı, ayağımdaki flipflop, değiştirmediğim kocamın tişörtü
bunlar benim için dünyanın en rahat ve en sıcak şeyleri. Ama burada öyle bir
şey olamaz çünkü annem diyecekki saçını tara istersen misafirler gelecek. Bunu
düşünemiyorum ben o sırada.

AHU:Burada seni tanıyan çok fazla insan var
seni o halde görünce hoş olmayabilir stresi de olabilir.

AYŞE: Evet tabiki herkes gelecek görecek, orada
bi de onu verdiği rahatlık da olabilir. Ziyaretçim yok çok tek başınayız.

AHU:Bu çok önemli gerçekten.

NİHAN:Ne kadar kalıyorsunuz orada?

AYŞE: Sonrasında 15-20 gün kalıyorum. En zor
zaman o 15-20 gün. Ve o günleri o kadar yoğun, güzel ve temiz havada
geçiriyorsun ki sanırım onun da etkisi vardır Nihan.

NİHAN:Peki orada doğum yapmandaki etken nedir?
Oranın vatandaşı olsunlar mı yoksa biraz buradan uzaklaşayım biraz daha farklı yaşayacağım
bir dönem yaratayım kedime mi?

AYŞE: Süper bir soru teşekkürler. Kesinlike
pasaport peşinde değilim, ülkemi çok seviyorum burası harika bir yer öyle
olsaydı gidip orada restaurant açıp orada yaşardım orda çok imkan var. Amacım buradan
biraz gitmek. İnsan ve toplum detoksu, telefon detoksu, gazete detoksu herşey o
en önemli dönemi çok iyi geçirebilmek için. Tamamen böyle bir fikirdi. Zaten
bizim bir ayağımız orada, ben yazları zaten çocuklarla birlikte orada
geçiriyorum. Çocuklar orada yaz okullarına gidiyorlar. Ben orayı seviyorum,
eşim orayı seviyor. Orada spor yapıyoruz. Yemek içmek için her sene bir yere
gidiyorum bir kıyıyı dolaşıyorum restaurantları keşfediyorum. Yemek konusunda
yeni fikirler ediniyorum. Avakado ile ne yapabilirimin peşine düşüyorum gibi..
Dolayısıyla zaten ben sadece doğum için Amerika’ya gitmiyorum. Kötü bir şey
demek istemiyorum ama yaşam şekline uyuyorsa böyle yapsınlar çünkü bu da zor
bişey. Demin dediğim gibi bu benim yaşam şeklim; yalnız kalmak da benim seçimim.
Orada ki şartları beğenmeyen çok
arkadaşım oldu benim “korkunçtu rezaletti oraya nası gittin” diyen ama dediğim
gibi bu tamamen bir seçim.

Doktorum burada Lemi İbrahimoğlu  bunları hep insanlar merak ederler. Çocuk doktorumuz Şirin Göker Levent’te
ofisi var. Telefondan bile çocuğun ağlamasından neyi olduğunu anlar. Bunlar hep
benim program ortağım dediğim insanlar.

NİHAN:Bu bir ekip yani.

AYŞE: Ekip denilen şey bu çünkü eğer doktorum
pimpirikli bir adam olsaydı ki çok ferah bir kişi ben korkardım. Çünkü yeni bir
bebek için vücudum hazır mı nasıl olacak ama o kadar iyi ve her zaman bana güç
veriyor ki hamilelikler de rahat geçiyor.

 

Basitlik asıl ömrü uzatan şey

 

NİHAN:Anladığım kadarıyla sen hiç panik
yaşamadın. Bir çocuk var bir çocuk daha, bu çocuğa biz nasıl bakıcaz, bunun servisi,
okulu, yemesi biz gezmeyi seviyoruz nasıl olacak gibi bir durum yaşamadın..

AYŞE: Onları hiç düşünmedim, az çanta alırım 3
tane ayakkabı yerine 1 tane alırım ne olacak ki.. çocuk ne kadar sıkıntı
yaratacak ki…Çok büyük lüksler çok büyük hedeflerimiz yok bizim, Taner’in de
benim de. Bana şu hayat Allah’ın bir lütfu. Benim hayatla anlaşmam buymuş.
Sağlıklıyım ailem yanımda her sabah uyandığımda ya da her akşam yattığımda
çocuğu olmayan insanlar için dua ediyorum. Herkes için bişey yapmaya çalışıyorum
ama çok isteklerimiz yok. Sadece iyi bir yaşam hepimizin mutlu olması yeterli
bizim için. Basitlik asıl ömrü uzatan şey. Çok fazla şey isteseydim olmazdı, bu
kadar çocuk da olmazdı. Bu bir bakış açısı.

AHU:Evet o zaman arkasından hırs gelirdi
çocuklar yeteri kadar ilgi görmezdi.

NİHAN:Aslında düşünürsek beş tane çocuğun var
bu demektir ki hayatında en az beş şeyden hergün fedakarlık ediyorsun. Beş kere
tatile gitmek yerine bir kere gidiyorsun.

AYŞE: Evet otel seçimleri onlara göre oluyor.
Kendi isteklerini gözardı ediyorsun. Ama bu mutsuz etmiyor seni çünkü zaten sen
onu seçmişsin.

AHU:Beklentilerin zaten çok yüksek olmadığı
için mutsuz olmuyorsun.

NİHAN:Evde beş kişi var zaten sen istediğin o
masayı o koltuğu almıyorsun mesela daha basit bişey alıyorsun.

AYŞE: Evet evin zaten her tarafı yazılı çizili
şu anda ortada üç tane puf sehpa var hepsinin üstü kalemle çizmiş durumda. Önce
dedim ki Allah! sonra dedim ki bi dakika iyi oldu.

Size bir hikaye anlatayım doğum
günümde bir arkadaşımın bana bir hediyesi beyaz bir çanta. Daha çanta dün
çıkmış bugün benim kolumda hani öyle değerli bir hediye ve kutu eve geldi 9
haziran sezon yeni açılmış. Eve geldim çantayı açtım büyük bir hevesle
beynimden aşağı sular döküldü çünkü üstünde Suna yazıyordu tükenmez kalemle ve
bir tane bebek kendisini çizmiş. Önce bir panik oldum sonra hemen Beymen’i
aradım. Burak böyle böyle bişey oldu, Ayşe Hanım getirin ama dedi çıkar mı
bilmiyorum. Tamam dedim kapatıyorum. Suna buraya gel şuraya şöyle bişey yapalım
buraya neyi isterseniz yapın dedim. O çantayla sonra ben bir davete gittim.
Ayşe Arman bayılmıştı resmini çekip koymuştu, sonra herkes bayılmıştı çantaya
sonra ben de bayılmıştım çantaya. Çantanın üstündekiler gidicek diye çok
korktum. Yani ben şimdi orda oturup saçımı başımı mı yolsaydım hayır bi de bu
tarafı var olayın.

AHU:İşte bu bakış açısı çok önemli herkes
böyle basit bakamıyor olaylara.

AYŞE: Evimin de öyle her tarafı yazılı çizili
duvarlar desen öyle. Önce rahatsız oluyorsun ya da çok değerli bişey varsa
kaldırıyorsun zaten ama çocukların da özgür bir hayata ihtiyaçları var. Bir
apartman dairesinde yaşıyoruz onlara yaratabildiğim tek ayrı alan odaları.
Tabiki bizim gibi yaşıyolar evin içerisinde, bardakla su almak istiyor bişeyler
yapmak istiyor buzdolabını kullanmak istiyor. Kendi banyoları var ama nereye
kadar ki o yüzden biz bıraktık evimiz böyle bizim diyoruz.

NİHAN:Misafir ağırlıyormusun artık? Yoksa
burada mı ağırlıyorsun.

AYŞE: Genellikle burada ağırlıyorum. Çünkü
çocuklarda çok fazla. Akşam yemeği ise burada yapıyorum. Zaten gelen
arkadaşlarım da burada olmak istiyor, eğer sigara içen de varsa, evde sigara
içilmiyor çünkü. Ama tabi evde de ağırlıyorum. En son spontane bir kahvaltıda
12 kişiydik.

NİHAN:Kahvaltı!! Akşam yemeği değil herhalde.

AYŞE: Akşam yemeği de oluyor. Çocuklar
çekiliyor kenara..

NİHAN:Bizim sıkıntımız ne; ben kendi adıma
söyleyeyim, çocuk uyuyacak sekizde, evde olmak lazım o saatten sonra ben
çıkmayayım.

AYŞE: Tabi haklısın. O konularda ben şanslıyım
çünkü bana gelen insanlar da herhalde beni düşünüyorlar. Biz Happily’deyiz
diyolar.

NİHAN:Bence kendilerini düşünüyorlar Ayşe,
burdan faydalanmak istiyorlar J

AYŞE: O kadar rahat ki ben burada resmen yemeğe
gelmiş gibi oluyorum. Benim için şahane oluyor. O tabi bizim için biraz artı
oluyor. En son Cenk’in doğum gününü evde yaptık ama bütün yemekleri buradan
çıkarttık. Sadece annemin bir iki tane özel bir şeyi var o evde yapıldı. Bir de
evde yemek pişince evin kokusu da güzel oluyor ya…

AHU:Ev sıcaklığı hissettiriliyor.

AYŞE: Biraz o konuda aslında konservatif bir
yapımız var ama onun modern şekli. Bazen diyorum bi dolu aile var beş çocuğu
altı çocuğu olan, bizde çalışan barmenimiz var onbir kardeş gıptayla bakıyorum.
Pırlanta gibi çocuk.

NİHAN:Benim annemler on kardeş. Beş kız beş
erkek.

AHU:Gerçi benim de öyle annemler altı kardeş
babamlar da öyle.

AYŞE: Sadece bu kadar hızlı yaşamda bizimki
dikkat çekiyor herhalde.

NİHAN:Benim kardeşimle aramda oniki yaş var.
Ben kendimi bildim bileli işte iki yaşındaydım bana kardeş yapacaksınız diye
baskı yapıyordum. Karşıdan karşıya geçerken sokağa atıyordum kendimi yaya
geçidinin üstüne, kalkmıyorum kardeş yapın diye. On senem böyle geçti düşün
yani sonra bir kardeş geldi şimdi yirmibir yaşında ve Kanada’da yaşıyor. Ondan
önce ben Ankara’da yaşıyordum hani benim isteğimde böyle bir arada olsun
insanlar mutlu olsunlar. Böyle daha güzel keyifli geçiyor gibi geliyor.

AYŞE: Evet gerçekten de öyle.

NİHAN:O yüzden ben blogumda yazmıştım çok
çocuklu mutlu diye.. çünkü çocuk özgürlüğü kısıtlayan birşey değil bilakis seni
de mutlu eden birşey ayrıca diğer kardeşi de mutlu ediyor. Kalabalık olunca her
şey daha güzel değil mi? Biz unuttuk bence böyle kollektif yaşamayı.

AYŞE: Çünkü çok hızlı yaşıyoruz, büyük bir
şehirdeyiz herşeyi düşünmek zorundasın. Tabi ki ben de birşeyleri düşünüyorum
plansız yapmıyoruz bunları mutlaka. Herşeyi planlıyoruz ama dediğim gibi hep
küçük küçük, birşey olduğunda hayatta sürpriz oluyor o sana.

NİHAN:Zaten hani hep belli yani bir apartman
dairesinde oturayım ama beş tane çocuğumla mutlu olayım. Gezeyim ama bir çantam
eksik olsun. Hani hep böyle düşünmek… biz herşey bir arada olsun istiyoruz.

AYŞE: Evet herşey mükemmel olsun istiyoruz.

NİHAN:Ama çünkü hep öyle yetişmedik mi, o
masallarla işte beyaz atlı prens gelecek de seni alacak da şöyle yapacak…
Oysa hepimiz birey olarak herşeyi yapabiliriz. Sen onun peşinden gitmişsin ve
bu hikaye ortaya çıkmış bence.

AYŞE: Belki de evet.

NİHAN:Sen; biri gelecek, biri bana bunları
yapacak diye beklemeyip ben yapıcam ben üreticem deyip bu işe başlamışsın
bence.

AYŞE:Evet.

AHU:Peki hep istiyormuydun bu kadar kalabalık
bir ailen olmasını?

AYŞE: Hayır hiç, hiç benim çocuklarla alakam
yoktu. Taner yolda birisinin çocuğunu durdurur severdi ben böyle napıyor bu
şimdi gibisinden bakar yürürdüm. Tuhaf yani derdim ki “Taner belki insanlar
hoşlanmıyor çocuğunu öpülmesinden” derdim, saçma gelirdi. Suna doğduktan sonra
anladım ordaki olayı. Hatta Suna’ya hamileyken Taner’le aynı mı olucaz; Taner’i
bu kadar sevebilecekmiyim, Taner beni bu kadar sevebilecek mi..

AHU:Evet işte o da çok önemli.

NİHAN:Ben çocuğuma aşığım.

AYŞE: Ben seviyorum, o da bence bakış açısıyla
ilgili.

NİHAN: Sonradan mı geldi yoksa ilk günde
böylemiydi. Hem çocuğuna hem ona aynı anda o sevgiyi besliyormusun?

AYŞE: Evet. Bendeki problem evet kocamı
seviyorum ama çocuktan önceki evlilik hayatımızla şimdi çocuk olunca tabiki
birbirimize o kadar fazla vakit ayıramıyoruz. Biz bide çok fazla vakit
geçiriyoruz Taner’le birlikte belki onun da katkısı var. Hep bir aradayız hep
içiçeyiz.

AHU:O çok çabalıyor mı mesela sürpriz olsun
ya da başka bişey olsun?

AYŞE: Yok hayır. O bildiğin erkek yani düz çok
düz. Avusturya liseli Alman ekolü olan bir adam daha böyle realist rasyonel. “Bugün
yağmur yağabilir der ben de aman napalım alırız yoldan bir şemsiye , hayır
canım evde şemsiyemizi alalım arabamıza koyalım, çok sıkıcısın Taner” biz
böyleyiz. Ama her zaman o benle mutlu ben onunla mutluyum. Çünkü o olmazsa ben
yaşayamam yani yapamam.

NİHAN:Ne kadar güzel birşey.

AYŞE: Mesela plajdan kalkıyorum en sevdiğim
havlumu unutmuşum sonra Taner diyor ki “bak bu havlu senin mi” ayy teşekkür
ederim.. yani anladın mı hiç dümdüz.

NİHAN:Bir denge var yani sizde.

AYŞE: Evet bizde gerçekten bir denge var. Ben
daha fazla dışa dönüğüm daha vakit ayırabilirim o daha bazı şeyleri çok
anlamsız ve gereksiz buluyor ama bende öyle bulmuyor. Kendisi için öyle
düşünüyor.

NİHAN:Kendi seçimlerin senin isteklerin sana
ait ve bunları yadırgamak yerine destekliyor; Ayşe bunu sever onu yapsın diyor
anladığım kadarıyla.

AYŞE: Evet o şekilde yürüyor o zaman daha iyi,
güçlü bakıyorsun hayata.

NİHAN:Taner ne iş yapıyor?

AYŞE: O Avusturya liseli Boğaziçi işletme ve
uluslararası ilişkiler okumuş ve başarılı bir çocuk. Müzik çok sever hatta
Teoman’la aynı dönem okumuşlar. Şu an aynı işteyiz aslında tasarım bütün bu
Happiy Leavy After ‘ın kurumsal kimliği ona ait, menü tasarımı.

AHU:Grafik tasarımcısı mı?

AYŞE: Evet, aslında hayır ajans başkanıydı.
Birçok Gıda markasının işlerini yapıyordu yani zaten yiyecek ve içecek
sektöründe o benden önce vardı.

NİHAN:Kurumsal kimliğiniz çok başarılı J yemekler de öyle işte bu bir ekip işi.

AYŞE: Müşteri deneyimi kısmındaydı ve buranın
ismini o buldu. Adam beni tanıyor; ordaki logonun ne olması gerektiğini
biliyor. Menünün ne olması gerektiğini biliyor. Şu an menülere aşığım. Bütün
hepsini o tasarladı, şu anda web sitemi hazırlıyor. Birlikteyiz.

AHU:Dekorasyonda yardımcı oldu mu?

AYŞE: Evet

NİHAN:Kurumsal kimliğin içerisine şu giriyor,
sen geliyorsun benim bir kafem olacak ben buyum diyorsun ve o seni oraya
otutturuyor, sen olarak otutturuyor. Dolayısıyla bu çok önemli bir paylaşım.

AYŞE: Düşünsene mimara kendini anlatmak zorunda
değilsin çünkü mimarla birlikte yaşıyorsun. Daha ne olsun. O herşeyi biliyor
zaten seni de biliyor yapacağın işi de, pişireceğin yemeği de biliyor. O yüzden
isime çok şey borçluyuz, baştan beri diyorum. İsim ne kadar ilk başta uzun ve
zor telaffuz edilse de bir şekilde tuttu…

NİHAN:Siz de böyle değilmisiniz sizce yani
happily everafter? Sizin ailenizde böyle değil mi?

AYŞE: Galiba secret gibi çağırıyorsun bir şekilde.

AHU:Anneler müdehale ediyolar mı peki? Bizim
yaşadığımız şeyi sen de yaşıyormusun? Çocuğa karşı bir müdehale var mı? Aman
üşür, şunu şöyle yap bunu böyle yap gibi…

AYŞE: Mesela Cenk’te, -ben kar yağmadığı sürece
şapka takmam çocuğa. Markette filan alışveriş yaparken biri geliyor bunu böyle
çıkarma filan diyor rahatsız oluyorum. Kibarca o öyle alıştı diyorum ama beni
suçlayarak konuşuyor. Halbuki gerçekten çocuk öyle alıştı. Yüzünü çizmesin diye
küçükken eldiven takılır ben onu da patik de giydirmiyorum.

NİHAN:Aynen ben de giydirmedim.

AYŞE: Öyle bir şeyim yok yani çünkü neden yok,
belli bir dereceye alışması için çocuğun yok. Çünkü ben orada öyle öğrendim,
öyle alışmışım. Bebeği sallamam da. Annem eczacı ama ben annemden daha çok şey
biliyorum artık. Annemim tecrübelerine de ihtiyacım oluyor ama ben şu anda eski
annelerden daha çok şey biliyorum. Hepimiz öyleyiz, çünkü dizimin üstünde
herşey, her türlü bilgiye internetten ulaşabiliyorum. Ona rağmen müdehale
oluyor.

NİHAN:Sen galiba hemen doğurur doğurmaz dışarı
çıkanlardansın değil mi?

AYŞE: Evet aynen ama o tabi normal doğum ve biraz
işlerin şanslı gitmesine de bağlı. Ertesi gün ben alışveriş yapabiliyordum.
Yani doğumdan sonra hastaneden çıkınca markete uğramışlığım bile var, o iyi birşey.

AHU:Ben ikinci gün anca çıkmıştım dışarıya.

AYŞE: Sezeryan da insanı yoran birşey. Yani sezaryan yapan, öyle yapmak zorunda kalan insanlar da var.

NİHAN:Çok özel değilse epizyotomi var mı?

AYŞE: Yok hayır.

NİHAN:Bana dün twitter dan bu soruyu sormamı ve
eğer bu da yoksa yaşayan bir heroin olduğunu söylememi istediler.

AYŞE: Yok ama çok uzun sürdü doğumlar;
inanılmaz sancılı ve uzundu yani hepsi. Sanırım burada olsaydı müdehale edilmişti
çoktan.

AHU:Evet benim doktorum da onu söylüyor.

AYŞE: O bir travma çünkü hem bebek için hem
anne için bizim doktorlarımız böyle düşünüyor. İki sancı arası uyumaya
çalışıyordum.

NİHAN: Nasıl başlıyor senin doğumların?

AYŞE: Hepsi farklı. Bir tek Suna’da benim suyum
kırıldı onun dışındakilerde hep 41. hafta 42. haftaya doğru hafif bir sancı
geliyor o sancı böyle 3 saatte bir 4 saatte bir vuruyor.

AHU:O zaman senin acı eşiğin yüksek.

AYŞE: Sonra suni sancı verilip bir açılma
bekleniyor. Son üç doğum öyle gerçekleşti. Bu nasıl olacak bilmiyorum.

NİHAN:Sonuçta her doğum kendine has, senin
yaşadıkların kendi içinde bile farklı o yüzden kimseninkini dinleyip gereksiz
bilinç altı yaratmaya gerek yok.

AYŞE: Evet çünkü herkesin ki başka yani ben hiç
kimseye o konuda yardımcı olamam onlar da bana olamazlar. Bünye başka, doktor
başka.

NİHAN:Zaman başka, sen farklısın, vücudun
farklı.

AYŞE: Yani evet. Sadece ağzıma acı sokmazdım,
doktorum acılı Çin yemeği yersem doğumun çabuk olacağını söylemişti ve o günden
beri acıyı zorla yemeğe başladım ki Meksika acısı öyle böyle bir acı değildir
yani. Acıyı çok seviyorum o zamandan beri.

NİHAN:Bana diyolar ki:Nihan normal doğurdun
nasıl yaptın işte falan? Hani ben böyle 42 hafta oldu doğum başladı aa sancım başladı
yaşasın dedim. Deli misin sen diyolar canın acımıyor mu? Acıyor da yani o güzel
birşey için acıyor, iki sancı ..  sonunda
Allah muhafaza kanser olmayacaksın ki yani çocuğuna kavuşacaksın.

AYŞE: O da bakış açısıyla alakalı işte, kendini
zaten sen dokuz ay boyunca motive etmişsin seni hiçbirşey durduramaz ki o
saatten sonra.

NİHAN:O yüzden hep çok mutluydum, bundan daha
fazla acıyı da çekerdim. Epizyotomi olmasaydı ama napim o da öyle oldu. Bundan
sonrakinde bilinçlendim inşallah olmaz. Hep böyle düşündüm demek ki sen de
böyle biraz kendi kendine işi kolaylaştıran olmuşsun.

AYŞE: Biraz işten
konuşalım Gurunzi’yi anlatayım J Ben Gurunzi’nin
gerçekten internet üzerinden
çok kişiye ulaşacağını düşünüyorum. Burada guruyum yani alışveriş gurusuyum.
Gerçekten hayatımda kullandığım ürünleri, çocuklarım için kullandığım ürünleri
başka annelere tavsiye ediyorum ordan. Yer açılalı iki üç hafta oldu çok
başarılı gidiyor, satışlar gayet iyiymiş. Bir de blogu var onun bu hafta bir
pankek tarifi koydum.

NİHAN:Sevgililer günü için mi?

AYŞE: Evet..

AHU:Yalnız pankek de hakikaten çok meşhur.

AYŞE: Benim gerçekten hayatta kullandığım
ürünleri insanlar bulacaklar; bu bebek taşıma olabilir bu bir battaniye
olabilir bir çocuk yastığı olabilir. Böyle pratik, insanın hayatını
kolaylaştıran şeyler… Umarım o da iyi gider. Benim için heyecanlı birşey.

NİHAN:Peki sen nasıl bu projeyle birleştin?

AYŞE: Onlar bana geldiler. Derin Sarıyer, Burcu
Esmersoy, Tuba Ünsal, Emir Uras vardı, benim de olmamı istediler. Hem çok
çocuklu olmam hem sofra ve yemekle alakalı bir iş yapmam ve gün içerisinde çok
fazla kişi görüyorum Ahu. O kişilere her zaman birşeyler tavsiye ediyorum ben
zaten.

AHU:İnsanlar danışıyordur da zaten sürekli
sana.

AYŞE: İnsanlar danışıyor, twitter dan öyle. Bana
pratik olsun diye birşey soruyor. Ya da giydiğim bişeyin ne olduğunu
soruyorlardı. Onlar da uygun bulmuşlar ben de anlaştım ve benim de hoşuma gitti
çünkü hakikaten kullandığın şeyleri koyuyorsun oraya o çok keyifli ama tabi
sorumluluk da var insanlar acaba sevecek mi, belki gereksiz bulacaklar. Mesela
hamilelikte belki en çok satan şeyi reddediyorum çünkü onun beş hamileliğimde
de hiç işime yaramadığı birşey olduğunu düşünüyorum.

NİHAN:Ne mesela?Ben eldiven diyorum hep.

AYŞE: O tip bişey, mesela!  Çocuklar doğunca ben kundak yapıyorum hala.
Böyle bir dürüm halinde çocuk öyle uzun süre kalıyor yani işte hep eskiyöntemler. Ama yeni de bir dolu şey var. O yeni şeylere hem ben ulaşmış oluyorum, hem deniyorum çocuklarımın üzerinde deniyorum sonra insanlara tavsiye
ediyorum ve nasıl kullanacaklarını söylüyorum. Tuba’nın da çocuklarla ilgili
bölümü var benim de var. İkimizin kişisel bakımı var. Yemek sofra düzeni var.
Bu şekilde zaten ilerleyen dönemlerde görürsünüz.

NİHAN:Peki seni motive eden şey bu internet
sitesine katılırken neydi?

AYŞE: Çok fazla insan çok şeyi soruyordu ben de
şöyle düşündüm: Burdan ulaşacak kişiler Türkiye’nin dört bir yanında çocuk
sahibi olan anneler ve gerçekten Amerika’dan aldığım bi dolu ürünle Türkiye’den
kullandığım ürünleri de karşılaştırabilme imkanına sahibim. Bu yüzden bu yarar
bu evde fazlalıktır, bu blender bence iyi bir çorba yapabilir gibi.. gerçekten
denediğim şeyleri insanlara tavsiye edebiliyorum. Böylece insanlar hem
vakitlerini boşa harcamayacaklardı hem de boşu boşuna paralarını sokağa
atmayacaklardı. Bu benim hoşuma gitti açıkçası çünkü ben Suna’yı beklerken o
kadar gereksiz şeyler varmış ki evde yani “bunu niye almışım, nedir bu”
diyorum. Hayatta pratik olman lazım. Evlerimiz çok büyük değil hani “o da
dursun bu da dursun” diyelim hem de gerek yok, basitlik J

Bir de Mag dergisinde yazmaya
başladım. Siteden de görmüşsündür. Orda yemekle ilgili her ay yazı yazmaya
başladım. İlk yazı bu ay yayımlandı. O da çok güzel birşey o çok hoşuma
gidiyor.

AHU:Heyecan veriyor bunlar da değil mi?

AYŞE: Şimdi Ayşe Tolga’nın kurmuş olduğu STET diye bir dernek var oranın da bir dergisi
çıkıyor. Orada da çocuk için alışverişin püf noktaları ile ilgili her ay bir
yazı yazıcam. Aslında tüketimi destekleyecek şeyler değil bunlar. Bunlar doğru
ürünü seçip doğru yere para harcamakla, kendinize uygun markayı seçmekle ilgili
birşey olucak. Kendi işimden geri kalan vaktimi, başka insanlara bu deneyimleri
bu şekilde aktararak değerlendirmeyi düşünüyorum. Mesela sizle yaptığım bu
röportaj da böyle, biliyorum ki bi dolu bebek bekleyen insan da bizi okuyacak.
Bu harika birşey.

NİHAN:İnsanlar şunu merak ediyor: Beş çocuk,
beşine ayrı bakıcı mı? Bence biraz bundan bahsedelim.

AYŞE: Ayy mahvolurduk. Bahsedeyim çünkü
olmazdı. Zaten evde iki tane hepimiz biliyoruz yani yanlış anlaşılmasın ama
evde iki kişi varsa iki kişiyi idare etmek dünyanın en zor şeyi. Siz
çocuğunuzun peşine değil, çocuğunuzu idare eden kişinin peşine düşüyorsunuz. O
kişinin peşine düşeceğime ben zaten kalkıp yaparım. Ona söyleyeceğime iş ona
denk geliyor.

NİHAN:Evet aynen aynı bakış açısı.

AYŞE: Hem aylık ödemeleriniz yükseliyor hem de
evde yatma problemi yaşanıyor. Zaten yataCAk yeriniz yok. O kadar insanı
yatıramazsınız. Ancak benim gerçekten Hollywood starı falan olmam lazım çünkü
24 saatimin dolu olması lazım.

NİHAN: Peki onları nasıl motive ediyorsun?
Mesela bana gelen bakıcıları söyleyeyim, ben zaten bakıcı lafından hiç hoşlanmıyorum,
ben bakıcıyım çünkü bana yardımcı olması gerekiyor ben ne istiyorsam onu yapmalısın;
bu üç çocuk olur beş çocuk bir çocuk olur burda bir iş var bunu paylaşıcaz.
Bana geliyolar sadece çocuk bakarım yemek yapmam, ütü yapmam.. Sen yine
çağırmışsın bence yine bu konuda da şanslısın.

AYŞE: Evet bize gelenler dört sene beş sene
kaldılar. Ev çok ekstra, tamam evim büyük küçük değil ama herşey çok kompakt
incik cıncık bir durum da yok. 24 saat misafir ağırlamıyoruz. Çocuklar
okuldayken istediklerini yapabilirler. Tabiki de ev toparlanır çünkü ben de
kendi bölümümü toparlıyorum, haftanın belli günlerinde zaten temizlikçimiz
geliyor. Biz tamamen eve yardımcı alıyoruz. Ev çünkü çocuklarımdan ibaret, her
birine bakıcı ya da tek bir bakıcı desem dört çocuğa bakıcı gelmez. Zaten bir,
iki, üç numara da kendi kendine yetebiliyor, haftanın belirli saatleri
annelerimiz uğruyor sağolsunlar. Kardeşlerimiz varsa kardeşimiz uğruyor.
Dolayısıyla evin patronu hala benim. Beni  yoksa idare eder. Beni kimse kontrol edemez,
öyle oluyor. Bu çok büyük bir bütün. Arkadaşlarımın en büyük sorunu o. Çocuk
yapmanın en zor şeyi doğru kişiyle çalışabilmek evin içerisinde. Bir ara iki
bakıcı vardı herşey arap saçıydı. Çünkü hiçbirşey yapılmıyordu, çünkü biri
diyordu ki o yaptı öteki diyordu ki o yaptı. Sonra biz karar verdik bir kişi
olmaya başladı. Çocuklar da bişey bulamadığında kime soracağını biliyor. Ben
kimi arayacağımı biliyorum. Hem günümüz iyi geçmeye başladı daha iyi oldu,
dolayısıyla bir kişi var.

Bu arada iki yıl önce şimdi
diyecekler ki Ayşe’nin Amerika’lı bakıcısı vardı. İki yıl önce ben
Amerika’dayken büyük kriz patladı ve orada biz birisiyle tanıştık. Mimar bir
kızdı ve Türkiye’ye gelmek istiyordu, geldi bizimle yaşamaya başladı, iki sene
boyunca Amerika’da Berkley mezunu bir mimar
dünya şekeri ve hergün birlikte okula götürdük birlikte getirdik ve dolayısıyla
çocuklarımın ingilizcesi çok çok iyi hale geldi. Kız kendini toparladı şimdi
Türkiye’de yaşıyor. Çünkü çok sevdi Türkiye’yi kendine bir ev tuttu ama iki yıl
bizimle yaşadı. Kız bambaşka br kültür getirdi eve,
bambaşka bir düzen getirdi ve bu bizim için çok iyi oldu. Kendi nasıl
küçüklüğünde yaşamışsa o oyuncakları soktu eve, yani bambaşka bir hava geldi
eve ve evde olan abla da ondan çok şey öğrendi. Christy bizim evimizden
ayrıldıktan sonra bile onun ekolü devam ediyor evde. Haftada bir gün uğruyor.
İmkan olsa; yer ve durum olsa ben hep isterim öyle birini çünkü o büyükler için
artık o bir abla. Çünkü sinemaya gidebiliyor. Ben her doğum gününe gidemiyorum
hesaplasanıza kaç doğum günü var.

NİHAN:Doğum günü, veli günü, doktor hepsine siz
mi gidiyorsunuz?

AYŞE: Doktorlara hep beraber gidiyoruz hem
indirim alıyoruz, hepsine birden gidince hem de bir arada çıkıyor. Artı
ağlamıyorlar çünkü ona da aşı oluyor diğerine de, o iyi birşey. Doğum günleri
oluyor, her gün eve bir davetiye geliyor. Yetişebildiğimiz kadarına yetişmeye
çalışıyoruz. Bunlara işte hep Christi ile arabayla birlikte gidiyorlar. Çünkü
Cumartesi günü benim buradan ayrılmam imkansız, genelde doğum günleri Cumartesi
oluyor. Dolayısıyla Chiristy’nin öyle bir misyonu var, hala da yardımcı oluyor.

AHU:Çocuklarla Christy birbirlerine inanılmaz
bağlıdır herhalde o artık aileden birisi gibi olmuştur.

AYŞE: Evet çok..çok evde yani gerçekten çok
aile gibi. Gelen kişi de bunu gördüğü için şimdi de öyle.

NİHAN:Ne güzel.

AHU:Gittikçe de büyüyor ailen.

AYŞE: Dediğin çok doğru eve ve aileye yardımcı
kişi, yoksa Ahmet’in bakıcısı Mehmet’in bakıcısı o zaman Suna’ya kim bakacak
mesela.

NİHAN:Bence Guruziy’e
bunu da eklemelisin:Doğru bakıcıyı nereden bulacaklarını? Süper olur.

AYŞE: Doğru bakıcı nasıl bulunur, onun da püf
noktaları vardır.

AHU:Çok fazla bakıcı değiştiren
insanlar var yani mecburen. Onun çocuğun üzerinde yarattığı psikolojik de bir
yön var annenin üzerinde yarattığı baskı var. Onun için zor şeyler, sen yaşadın
biliyorsun.

NİHAN: Lanet olsun diyorsun en sonunda ama
biraz da rahatlamak gerekiyor, doğru insan gelsin beni bulsun diye çağırmak da
gerekiyor.

NİHAN:Bi de çocuğun içinde çok kalınca kimse
aslında çok iyi olmuyor, biraz kendine zaman ayırıp onunla mutlu olduğunu
bilmem gerekiyor.

AYŞE: Tabi kesinlikle.

AHU:Sen mutlu olursan onlar da mutlu olur
sonuçta yoksa gittikçe stres bombası şeklinde o da geriliyor.

 

dolabıma bişey alırken daha çok klasik şeylere yöneliyorum

 

NİHAN:Peki alışverişini nasıl yapıyorsun?

AYŞE: Çocuklara mı kendime mi?

NİHAN:Kıyafet, ev herşey…

 

AYŞE: Genellikle sadık olduğum markalar var,
giyim konusunda da önce oraya bakarım. Onun dışında çok dolaşırım ve gözüme
kestirdiğim bişeyi o onda beni heyecanlandırdıysa almak isterim. Ama genellikle
dolabıma bişey alırken daha çok klasik şeylere yöneliyorum ki benim bir bahanem
var yani hep Ece Süskan’ı ararım o da beni çok sever, ayy ben bunu alıyorum
nasılsa Suna giyer dimi, nasıl bir bahaneyse o.. Sezon kadını değilim hiç
değilim. Sezonla işim yok çünkü herşeyi her zaman giyebilirim. Yazlık kışlık
ayırmam çünkü karmakarışık giyiyorum. Ayakkabı çok seviyorum. Çanta falan çok
önemsemem ama ayakkabı hastasıyım.

AHU:Geçenlerde ayağında gördüğüm ayakkabı
muhteşemdi.

AYŞE: Yaa beğendin mi?

NİHAN:Bunlar da çok güzel.

AYŞE: Teşekkürler. Çocuklara da daha böyle
rahat şeyler seçiyorum. Oğlanlar rokçı Teoman gibi giyiniyorlar çünkü ona
bakıyorum daha sık onları takip ediyorum. Blue jeanler, incecik kravatlar,
süeterler tercih ediyoruz. Aksesuar kullanıyorum onlara, kemer ya da bir zincir
o tip şeyler. Amerika’ya gittiğimde bir marka var çocuk markası ve çok
dayanıklılar. Trank diye tişörter var, metalica gibi, o tip şeylere yöneliyorum
bir de erkek çocuk olunca daha böyle esprili daha koyu renkleri tercih
ediyoruz. Aslında onların giydiğini ben de giyebilirim kendime beğendiğim gibi
seçiyorum onlara ve çok keyif alıyorum onları giydirirken.

NİHAN:Renk tercihin var mı?

AYŞE: Yeşile bayılıyorum gerçekten, yeşil beni
çok iyi hissettiriyor. Onun dışında aradığım şeyi bulacağım şeyler önemli,
aradığımda bulmalıyım ve sonra da telefon açtığımda satın aldığım şeyle ilişkim
bitmemeli. Yoksa ben zaten yurt dışından alışveriş yapıyorum. Ama burada
Beymeni çok seviyorum çünkü aradığım şeyi buluyorum ve sonrasını da biliyorum.

NİHAN:Bir de özel hizmet veren bir ekip var
orada.

AYŞE: Evet o yönü çok güzel.

NİHAN:Seni arıyor haber veriyor, çantanıza
nasıl ilgi göstermişler aynen öyle.

AYŞE: Ahu’nun
Vintage
dükkanı var ordan çok şey alıyorum, beklediğim şeyler oluyor

eski şanel topluyorum mesela. Onun dışında Valentino bi dantelle üstüne kötü
bir tişörtle dolaşabilirim. Genellikle öyle o tarz şeyler yapıyorum. Dinlediğim
müzik, yediğim yemek benim aslında giyimime de şekil veriyor, hepsi bir bütün.
Bazen bişey üstümde olmuyor eve gidiyorum yani kendimin gerçekten istemediği
bir kıyafeti asla giyemem.

NİHAN:Türk markalarında en çok yakın
hissettiğin hangisi?

AYŞE: Zeynep Erdoğan’ı seviyorum mesela bu
üstümdeki elbise de öyle. Midnight Ekspress iyi bir butik herşeyi orada
bulabiliyorum. Banu Bora tasarımcısı ve sahibi çok tatlı. Zeynep Tosun zaten
çok başarılı. Onun dışında araştırıyorum Türk tasarımcıları inanılmaz mesela
Mika(Kısmt) çok iyi bir takı tasarımcısı bence, inanılmaz iyi dünya çapında bir
kız. Birşey alacaksam eğer onun ürünlerinden almak isterim. Ne aldığımı iyi
bilmeliyim ben ve cilt bakım ürünleri de Renn diye bir marka keşfettim
hamileliğimden beri Türkiye’ye yeni gelmiş zaten daha önce de bilmiyordum. İlk
kez deli gibi kullandığım şeyden vazgeçip Renn kullanmaya başladım. Sonra
içeriğini okuduğumda adam hamile karısına yapmış onu. Karsının alerjisi varmış. Hamileyken bir
eczacıyla üretiyorlar bunu. O kadar hoşuma gitti ki ne kadar güzel birşey
seçmişim.

AHU:Kimyasal değil de organik birşey mi?

AYŞE: Tamamen organik ve işe yarayan cinsten.
Doktor Murat, genelde eczanede bulabileceğim ürünleri tercih ediyorum. Harika
birşey, sonunda buraya da geldi. Suna’nın bile çantasında, oğlanların
çantasında bir tane her zamanvardır.
Bazı markalara çok bağımlıyımdır.

AHU:Makyajını kendin mi yapıyorsun?

AYŞE: Makyajımı kendim yapmıyorum. Kendim
yapıyorum ama çok az oluyor. Bu makyajı Nigar yapıyor, Yıldırım’daki genellikle
saçımı da orası yapıyor.

NİHAN: Kesmiyor mu saçını o çok keser J ?

AYŞE: Zor kaçıyorum. Kısaydı herkes çok
beğeniyordu şimdi kilo alma dönemine girdiğim için izinliyim. Adam bir ara
makasla kovalıyordu beni. Makyajımı da Macup Forever’ın porselen devrim
fondoteni var hd bi onu sürerim bi rimelini sürerim benifitin, o kadardır
günlük makyajım benim. Nars’a bayılıyorum Nars’ın rujları muhteşem.

NİHAN:Peki yemek konusunda;  organik? böyle tercihlerin var mı?

AYŞE: Var, aslında dükkana da soktuk onu.
Organik tavuk kullanılıyor dükkanda. Var yani özellikle ona gidiyorum.

NİHAN:Bu işin içinde olan birisi olarak, biz de
onu mu tercih edelim?

AYŞE: Bence öyle yapmalısınız. Çünkü çok uzun
vadede düşünmek lazım bunu. Ama herşeyi organik diyip satıyorlar, onu iyi bir
araştırmak lazım. Lisanslarına bakmak lazım. Mesela gurunzuda da ona dikkat
ediyorum. Bir ürün aldığımda bütün herşeyini okuyorum, en son bir tane yastık
koydum habi yastık diye, çünkü bizim çocuklar hep yastıkla oynar. Yanmıyor
yastık, gerçekten en iyi ketenden, en iyi kumaştan, en iyi pamuktan üretilmiş,
ağzına soktuğunda kopma ihtimali yok. Gerçekten çocuk için uygun. En büyük
hastalığım, prespektüs okuma hastalığım var ve şezlongun üzerinde bütün menü
okuma hastalığım var. Menü okumak ve prespektüs okumak deli gibi. Zaten
biliyormusunuz hiç yemek yapmayı bilmeyen insan menü okusun, hem çok zevkli hem
de mutlaka birşeyi birleştirirsin. Ve birşeyle bir şeyin olmayacağını o menüyü
okumakla anlarsın. Çok eğlenceli. Eğer varsa öyle bir durum bence organiğe
gitmeli. Organik tarım, parabensiz kremler.

AHU:Ben de açıkçası bebek olduktan sonra bu
tür şeylere önem vermeye başladım, bunlar bende bebekten sonra gelişen şeyler
onun öncesinde hiç umursamadım şimdiye kadar. Şu anda kimyasal hiçbirşey yok
evde ve daha fazla dikkat etmeye başladım.

AHU:Peki hamileyken giyim tarzında neler
değişiyor, seni kurtaran şeylerin nelerdir?

AYŞE: Genelde jean giyen birisi değilim jean
giyen insanlara bayılıyorum, ama evde bir sürü jeanim olmasına rağmen kendime
yakıştıramıyorum. Daha çok etek ve elbise giydiğim için işim kolay oluyor. Çok
hamile kıyafeti satın alan birisi değilim. Hep eski kıyafetlerimi uyduruyorum.
Türkiye’de bir Bellaman var hamile giysisi yapan bence gayet güzel, bazen onun
tişörtlerini tercih ediyorum hoşuma gidiyor.

NİHAN:Koca tişörtleri en güzeli 🙂

AYŞE: Evet en güzeli onlar gerçekten. Ellamos,
Heidi Kulum’un bir markası var, Nicole Richie’nin de var onların markaları çok
başarılı. Etekleri var ve hamile eteklerine bayılıyorum. Burda Bellaman’da da
var. Beli biraz düşük, karnımı açmaktan çekinmiyorum. Göbeğimi göstermekten
çekinmiyorum. Yaz ayıysa göbeğim ortada dolaşabiliyorum. Hem hoşuma gidiyor hem
de kötü bulmuyorum.

NİHAN:Bence çok güzel hamile göbeği ben zaten
çok beğeniyorum.

AYŞE: En şiş ve zor zamanımı öbür tarafta
geçirdiğim için çok umursamıyorum açıkçası. Ama yine de dikkat ediyorum. Mesela
bugün bir yere gideceğim daha önceden hemen pat diye giyinip çıkardım halbuki
şimdi sabahtan planlıyorum ne giyebilirim diye. Çünkü o gün yediklerimle de
karnım şiş olabiliyor, çok kolay olmuyor pat diye giyinip çıkmak.

AHU:Genelde ne kadar sürüyor hazırlanmam?

AYŞE: Genelde yani normalde 10-15 dakikada
giyinirken şimdi hamileyken bazen kafana koyduğunu giyiyorsun giremiyorsun
içine bakıyorsun dolaba böyle yarım saat falan sürüyor.

Taner kadar iyi bir baba olsunlar

 

NİHAN:Sen ağırlık olarak erkek çocuk annesisin,
etrafımızda da erkek çocukların durumu belli J Kendi suyunu almayan, hizmet bekleyen…Senin hayalindeki
veya tarzın nedir erkek çocuk yetiştirirken?

AYŞE: Taner kadar iyi bir baba olsunlar, o bana
yeter. Sevgi dolu, şefkatli ve global çocuklar yetiştiriyoruz. Ataerkil değil,
asla tabanca oyuncağı olmadı hiçbirinin olamaz da kimse böyle birşey getiremez
çocuklara. Daha global, kadın erkek ilişkilerine saygılı çocuklar yetiştirmeye
çalışıyoruz. Onlarla sürekli konuşuyoruz. Şimdi 14 şubat sevgililer günü
geliyor romantik film seyredicez. Bazen romantik komedi seyrediyoruz, öpüşme
sahnelerinde Kemal’in falan yüzü kızarıyor çok komik oluyolar. Evde Suna’nın da
olmasından dolayı hepsi duracakları yeri biliyorlar.

NİHAN:Kendi yemeğini yapsın, kendi işini kendi
yapsın.

AYŞE: Evet aynen öyle yani bu çocuk başka bir
yerde de kendi başının çaresine bakabilsin. Tek başına yaşayabilsin.

NİHAN:Kendi yemeğini yapamayan, tabağını
çanağını kaldıramayan, kirlisini sepete atamayan bir çocuk olmalarını
istemiyorsunuz değil mi?

AYŞE: Evet çok doğru herkes masadan tabağın
mutfağa götürür çünkü bu öyle alışacak yarın karısına da aynısını yapacak süper
birşey. Hem de yemeği kadınlar yapar diye birşey yok. Bunu onlar öğreniyor.

NİHAN:Buranın sahibi sensin yani yemeği temsil
eden anne söylüyor bunu..

AHU:Ayşe Kucuroğlu ne tarz müzik dinlemekten
ve ne tarz filmleri özellikle seyretmekten hoşlanır? Öne çıkan birşey var
mıdır?

AYŞE: Hamile olduğumda değişiyor, mesela
trueblod hastasıyım gerçekten bana öyle bir soru sormuşlardı:çok paran olsa
naparsın; Trueblood’a sponsor olurum bir bölümünde oynamak için demiştim. Deli
gibi seviyorum ama şu anda biraz, hamile olduğum için çok yakın durmuyorum ama
hastasıyım. Bu hamilelikte öyle oldu daha soft daha böyle görmek istediğim
şeyleri seyrediyorum. Mesela Feriha’da kötü birşey mi oldu, hemen çeviriyorum hiç
umrumda değil. İyi tarafını seyrediyorum hiç yormuyorum kendimi.

Metal müzik çok seviyorum hala
Kurt Cobain’e hastayım ama Kurt Cobain’in şeyi öldürdüğünü de biliyorum yani o
elektroniği soktuğunu da biliyorum. Ama hala çok eski albümleri var elimde. Çok
seviyorum hepsini ve çocuklara da dinletiyorum. Taner de çok iyi müzik dinler.
Dolayısıyla müzik çok çok çok güzel yani evde sürekli birşeyler açıktır çok
fazla albümümüz var. Hala albüm satın alanlardanım. Hala kitabı koklayarak
okuyanlardanım.

AHU:Ben de bayılıyorum o mobil cihazlardan
okuyamıyorum.

AYŞE: En büyük zevkim. Sizin bloglarınızı ordan
okuyabilirim sadece. Kitap okumak çok farklı; koklamam lazım, çizmem lazım,
karalamam lazım orda uyuşmuyorum. Orda takılıyorum yoksa o da güzel.
Düşünsenize yoldasınız ve herşey elinizin altında ama koku yok.

AHU:Doğru, tekrar geri dönüp bakacağın not
aldığın şeyler yok. Kitabın başında ismini mesela koyarmısın öyle ismini
kendine ait hani bu Ayşe’nin kitabı gibi bi şeyler?

AYŞE: Tabi hep yazarım; yer yazarım, tarih ve
Bebek ya da tarih Alaçatı her zaman o yazılır.

NİHAN: Bloglara tavsiye edebileceğin biey var
mı? Bizi okuyan biri olarak.

AYŞE: Ben sizi okuyorum, ayrıca ilk çıktığı
zamandan beri her gün açıp bakıyorum luxury shoppers Ezgi Kramer’le Nihan Keputi’nin
blogunu gerçekten beğeniyorum. Kızlar
arkadaşım diye demiyorum gerçekten yaptıkları iş çok güzel.

AHU: Ama gerçekten iyi yapıyorlar, Türkiye’de
bu işi iyi yapan insanlar.

teknolojik anne var, çok gülüyorum ben  ona

 

AYŞE: Evet. Moda ve sosyete var. O da tabi onun
branşı bambaşka ama o da biçok mesela kırmızı halılardan
sonra ben açıp ona bakıyorum. Kim ne giymiş ne yapmış, nasıl diye. Bazen bir
ürünle ilgili size bakıyorum mesela o ana kucaklarını (BOBA) ilk senin blogunda
görmüştüm. O çok güzel oluyor. Ya da sizin şu internet anneleri lafının
hastasıyım. Gerçekten harika birşey. O beni çok eğlendiriyor. Bi de tesadüfler
üstüne hep böyle takip etmeye başladım. İlk Yeşim Mutlu’yu bulmuştum.
Chicco’nun bir işbirliği sırasında tanışmıştık. O iyi bir dayanışma aslında çok
güzel. Çünkü çok canlı gerçek birşey.

NİHAN:Biz evet, internet anneleri derken bu
dayanışmayı oluşturduk. Sen başka türlü bir anne olabilirsin, ben başka türlü
bir anne olabilirim ama bizi birleştiren birşey var. Biz internetten bakıyoruz,
araştırıyoruz, öğreniyoruz google gropusumuzdan da birbirimizle paylaşıyoruz.

AYŞE: Evet. Harika, nefis. Hatta dünyanın
neresinde olursa olsun mesela şimdi Amerika’ya gidersem yalnız olmayacağımı
biliyorum. Halbuki bilgisayarla ben son iki senedir haşır neşir oldum. Menülerin
maliyet hesaplarını bile bilgisayarla yapmak zorundasın ve ben herşeyi elle
yapardım yani çok eski modeldim. Ama yani bir yere kadar o yani mecbursun
teknolojiye uymaya. Hatta teknolojik anne var, çok gülüyorum ben
ona.

NİHAN:Ya.. o da İrem süper.

AYŞE: O isimler filan şahane, gayet iyi yani.

NİHAN:O ödül aldı biliyorsun.

AYŞE:Yaa öyle mi? Süper.

NİHAN:Evet. Turkcell blog ödüllerinde birinci oldu.

AYŞE: Minikaynam.com u da çok beğeniyorum.

NİHAN: Teşekkür ederim.

AYŞE: Yardımcı ve eğitici olmasının dışında
eğlenceli da olması önemli yani çok var beğenmediğim bloklar da var. Sadece
şikayet…

AHU:Önermek istediğin bi şeyler
var mı? Senin gözünden bana önermek istediğin birşeyler olabilir mi?

AYŞE:Bence senin blogunda çok iyi ve seninki
tabi biraz sentezlenmiş moda da var içerisinde.

AHU:Çok fazla oğlumun ön planda olmasını
istemedim. Çok fazla hikaye yazmak ki yazabilen birisi değilim zaten.

AYŞE: Bence o da çok lazım.

AHU:Benim şöyle bir şeyim vardı, modayla
ilgili hissettiğim şeyleri aktarabilmem ancak fotoğrafla olabiliyor. Yoksa bunu
alayım da açıklayayım, onları yapamıyorum içim sıkılıyor zaten.

AYŞE: O harika birşey aslında o görüntüyü bulup
senin oraya koyman oradan, alacağın ilham, o bence çok önemli birşey.

AHU:Teşekkür ederim.

NİHAN:Ayşe çok teşekkür ederiz. Çok incesin,
bize zaman ayırdın. Biz çok keyif aldık, süperdi. Çok teşekkür ederiz.

 

Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar…

 

 

Nihan

Yorum yapın

Diğer Yazıları: Nihan Kayalıoğlu

Teknoloji ve Çocuklarımız

Prof. John Sıraj Blatcford’’un  sunduğu “ Teknoloji ve Çocuklarımız”  konulu  bir seminere...
Devamı

5 Comments

  • Nihan’cığım
    Yazın çoook güzel olmuş, ellerine sağlık. Ayşe günümüzde bir annenin 4 çocukla da bakımlı, huzurlu , mutlu ve enerji dolu olabileceğinin sembolü. Bence hepimiz bir kez düşünüp zamanımızı gerçekten efektif kullanıyor muyuz, yoksa boşa harcadığımız anlarımız var mı? düşünelim. Şikayet etmek yerine nasıl tazelenebilir ve enerjik, bakımlı, çok okuyan, çok paylaşan pozitif anneler olabiliriz yada zaten böyle isek nasıl bu yönlerimizi daha da güçlendirebiliriz konusunda çalışmalıyız. Herşeyden önce küçücük anlarla mutlu olmak ve beklentilerimizi çok yüksek tutmamak sonrada rutine saplanmadan enerjimizi yansıtmak işin sırrı. Nasıl keyifle okudum anlatamam, tabi kendime de satır arası notlar çıkarttım:)
    Sevgiler

  • Tebrik ederim ne kadar güzel bir röportaj böyle, umarım devam edersiniz. Ayşe hanıma da hayran oldum. Ben iki çocukla bunalıma girdim. Biri okul çağında biri kurcalama aşamasında olunca…

  • Ilal hanim… ydazmia da belirttigim gibi, uzun donem emzirme ile ilgili her turlu negatif dusunceye kulaklarimi kapadim ben. Tabii ki ben de cok okudum, cok arastirdim, cok bilgilendim ama sonucta kalbimi dinledim. Siz, kalbinizi dinleyin… 19 aylik bir bebek anne sutu aldi diye “yetiskinlikte doyumsuz kisilik” mi olur sizce? Kalbiniz ne diyor? Artik WHO, 3 yasina kadar emzirmeyi oneriyor. Afrikalilar 7-8 yasina kadar emziriyor. Tum doktorlar 2 yasina kadar emzirmeyi tesvik ediyor. Eger biraz daha derin arastirirsaniz kisa emzirmekten cok uzun emzirmenin onerildigini ve desteklendigini gorebilirsiniz. Uzun emzirmek yeni birsey degil, son da olmayacak. Bence onemli olan annenin ve bebegin arzusu… gerisi bos 🙂

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir